4 Eylül 2018 Salı

Bu Bir Vişne Ağacı




Önce hiçbir şey yoktu. Kaldığım yer hep olduğum ve içinde bulunduğum, tam olarak durduğum yerdi ve burada olmayı ben seçmemiştim. Toplum benim dışımda hareketleniyordu Durkheim’ın vardı bundan haberi. Zaman akıp gitmiyordu, benimle birlikteydi hatta o kadar ki birlikte olmaktan bir olmak durumuna geçmiştik. Hiçbir yere geç kalacağımdan ya da bir şeylere yetişememekten korkmadığım kadar korkmuyordum olmam gereken yerde olmamaktan. Gerçeklik de benim için bir anlam ifade etmiyordu dolayısıyla varlığı ya da yokluğu üzerine kafa yormuyordum. Kafa, yorulması gereken değil dinlendirilmesi gereken bir şeydi benim için.  Kimseye anlatamayacağım kadar kir pas tutuyordum içimde, dünyanın geri dönüşüm kutusu gibi hissediyordum kendimi. Hayır, böyle dersem bir işe yaradığımı düşünmüşüm gibi olur oysa ben sadece boşlukla birlikte salınıyordum. Karamsar biri olduğumu ya da bu dünyadan sırf bu ruh halim için nefret ettiğimi söyleyemem. Tam aksine varlığına anlam bulmuş çoğu kişiden fazla seviyordum yaşamın içinde olmayı fakat bununla birlikte ölmek fikri de öyle korkutucu bir düşünce değildi benim için. Yaşamak da ölmek de birdi, ikisinin de içinde olmaya hazırdım. Bunun tek nedeni ikisini de içimde taşıyor olmam. Yaşayan ölü olmaktan çok ayrı bir şekilde ölmek ve yaşamak fiillerini aynı anda barındırabiliyordum ve bu öyle çok da garip bir durum değildi benim için.

Kendimle ilgili bu kadar fikrim olması canımı sıktı. Canımın sıkkın olması ya da mutlu olmak için bir gerekçeye ihtiyacım olduğundan değil de…
Pardon çakmağınız var mı?

Var. Sigara içmiyorum ama çakmağım var. Sigara içip çakmak taşımayan herkes için her gün ceplerimde çakmak ile dolaşıyorum aranızda. Kendimi çözmeye ve kendimi aranızda bir yere koymaya çalışırken bari bunu yapayım dedim sizler için. Siz değerli dünya yolcuları için. Çakmağımı geri veriniz lütfen 1 saat sonra başka birinin ihtiyacı olacak. Günlük görevimi böyle tamamlıyorum. Topluma ve vatana faydalı bir birey oluyorum sayın çakmaklardan sorumlu devlet bakanım. Bakın, kendimi taşıyacak halim yok ama çakmak taşıyorum yine de yurttaşlık ödevlerimi yerine getirmek için. Bir milletin refahı böyle sağlanır. Görev bilinci. Bilinci. Bi lin ci.
Bir kelimeyi çok tekrar edince anlamı kayboluyor diye ağzımda döndürüp duruyorum toplum meselelerini. Hepinizi böyle böyle sindireceğim içimde. Sıra lisedeki İngilizce öğretmenime geldiğinde onu bir kenara tükürmeyi planlıyorum. Karşılaştığım bütün kısa boylu ve şişman kadınları da onun üzerine. Özür dilerim, sizden nefret etmemin tek sebebi insan sevmeyi bilmeyen ve farklı olana tahammülü olmayan bu  leş mideli kurbağa beyinli kadındır. Bana değil ona bakın gözlerinizi devirerek sonra lütfen biraz da şu tarafını sevin saçlarımın. Sevildikçe güzelleşir tüm saçlar ve ben daha demincek dünyanın en güzel saçlarını elimden koparıp kendi hayatına terk ettim. Terk etmek, aldatmak, bırakıp kaçmak, mahvetmek ne kadar bana ait eylemler bilmiyorsunuz. Biraz daha erken gelseydim dünyaya bütün bunların yaratıcısı olarak benim ismimi zikrediyor olurdunuz. Çektiğiniz her acıda yığılarak artardı günahlarım ve bir nebze olsun gocunmazdım yaptığımdan. Kötülük ne çok yakışır bana. Buna rağmen masumluğumdan, iyiliğimden dem vuranların sayısını da bilseniz şaşardınız. Kötülüğün en koyu hali iyiliğe yanaşıyor bir biçimde.

Rakı masasında ağlayan adamları ve yastıkları ıslak kadınları düşünüyorum cinsiyet kavramlarının tümünün dışında olarak. Hepsinin acısını üstüme almak istiyorum. Olmasaydım, olmazlardı. Göz yaşı ve yaş arasındaki bağlara bakalım. Görmeye yarayan iki yuvarlak topun arkasında birikip dışına çıkan tuzlu su ile kaç yıldır bu dünyada olduğumuzu hesaplamaya yarayan sayıların birbiriyle ne ilişkisine.                    Yaşamak, yaş almak, yaş akıtmak.


Birbiriyle bir bağı olduğuna inanıyorum sesteş kelimelerin, hatta bütün seslerin. Yaş akıtırken içimizde biriken yaşlardan mı sunuyoruz mesela gözlerimizin önüne? Ya da yaş almak daha çok yaş biriktirmek demek olabilir mi göz kapaklarımızın altında? Yaşlanıyorum derken ikisini birden söylüyorum ben mesela. İçime attıklarım çoğalıyor doğduğumdan beri geçen süreyi yıl ile ölçen zaman birimi arttıkça. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder