17 Ekim 2016 Pazartesi

Başkasının Rüyasına Yakalanmak

Deleuze’ün “boku yediniz demektir” diye bahsettiği bu duruma farklı bir açıdan yaklaşabilir miyiz? Başkasının rüyasına yakalandığımız, onun hayalinin bir parçası olduğumuz anlardan korkmaktaki korkumuzla oldukça benzerdir. Nasıl ki yüksekte olmanın yüce olmanın bir hazzı varsa başkasına dahil olmanın da böyle bir hazzı var. Fakat nasıl her düşenin kanatları yoksa* her rüyanın da kabusa dönüşmeme garantisi yok. Birine teslim olmak kendini onun hayal gücüne bırakmak, gövdeni işleyip senden farklı sesler çıkarmasına izin vermek modern insan için öyle korkutucu ki… Sistem tarafından yoğurulmuş bedenlerimizi başka bir ele teslim etmeye korkmak yadırganacak bir duygu olmaktan öyle uzak…

Birinin rüyasına düştünüz mü artık kendinizle ilgili söz sahibi olmanız mümkün değildir. Rüyayı gören kişi sizden mükemmel bir sanat eseri çıkarabilir ya da sizi tamamen parçalayıp yok edebilir. Eğer birinin elinde ateş varsa ve sizin de ona güveniniz varsa o ateşle size yemek mi yapacağı yoksa ikinizi birden mi yakacağı büyük bir kumardır. Başkasının hayalini yaşamak ise gerçek anlamda hayat üzerine ve hayata dair oynanan büyük bir kumar olarak çıkar bu noktada karşımıza öyleyse. Hayalini yaşayacağımız kişiyi seçmenin bizi kimin tüketeceğine, kimin pişireceğine ve hatta kimin öldüreceğine karar vermeye denk düşer bu teslim olma karanlığında.

“Rüya görenlerin rüyası görmeyenlerle ilgilidir. Peki bu onları neden ilgilendirir?”** Başka birini tehlikede hissettirmek hazzı her insan için mümkündür bu durumda. Rüyalarımız başkalarını yutabilir, onları bize ait kılabilir. Ruhumuzla yapamadığımız her şeyi rüyalarımızla yapabiliriz. Bir insanı rüyalarımızla kendimize mahkum bırakabilir, kendimize hapsedebiliriz. Rüyaların tehlikesi tam da burada.

Uçurumun kenarında olmanın hazzı düşmeden orada durabilmektir. Başkasını rüyanda tutmanın hazzı ise onu düşürmeden orada tutabilmek. Yalnızca rüyadan düşmenin fiziksel bir acı vermeyeceğini söyleyebiliriz. Kendimizi adadığımız ya da kendimizi içinde bulduğumuz o rüyalar, sıradan birilerinin gördüğü rüyalar değil, başkalarının, ötekilerin gördüğü o rüyalara yakalanmak Deleuze’e göre bir canavarın eline düşmek, boku yemektir.


Fakat sonunda düşmek var diye yüksek tepelerin manzarasını izlemekten kaçınmayanlar da yok mudur? Düşmenin hazzını acısından daha görkemli bulanlar? Başkasının rüyasında olmak da tıpkı bunun gibi tehlikeden duyulan, sonunu kestirememenin hazzı olamaz mı?

“Anlık hazzın yanında sonsuzluğun lafı mı edilir.” Demiş Baudelaire. Rüya göremeyenlerin, belki de rüya görenlerin düşlerine yakalanmasının, kendi direncini bile isteye kırmasının insan olmak ile çok yakından bir ilgisi vardır.