“Karanlıkta
yaşayan halk,
Büyük bir ışık
gördü
Ölümün
gölgelediği diyarda
Yaşayanlara ışık
doğdu.”[1]
Mit kavramı sözcük anlamında,
söylem, hikaye, anlatı gibi çevirilere karşılık gelirken Platon ile birlikte
bunların öğretici bir yana da sahip olması gerektiği eleştirisi başlar. Yani,
hikaye nitelikleri taşıyan bir anlatının aynı zamanda gençlere öğretici
bilgiler de sağlaması. Bu anlamda Platon hristiyanlığın yayılışını görseydi bununla mutlu olurdu
diyebilir miyiz? Hristiyanlık öğretileri ile mitleri bu noktada birbirinden ayırabilsek
de ortak birçok özellikleri bulunduğunu görebiliriz. Nedir? İki anlatı biçimi
de belirli bir toplumun –genelde yaratılış ile başlayan- geçmiş ya da gelecek tarihiyle
ilgili fikir verir ve bunu yaparken olağanüstü öğelerden de oldukça fazla
yararlanır.
Mitoslar
ve dini öyküler hakikatle ilişkisinden çok inanmak meselesi ile ilgilidir. Yani
öykünün gerçekliğiyle ilgilenmek değil de o öykünün ya da anlatının senin
gerçeğini oluşturması. Çünkü bütün bu metinlerde hayal ve gerçek olanın iç içe
geçmesi ve artık üzerinden geçen zaman ile birlikte birbirinden ayırt
edilemeyecek duruma gelmesi söz konusudur.
Mitoslar
ve dini metinler arasındaki bir diğer bağ da kahraman kavramıdır. Her iki
anlatıda da insanlığa örnek olan olağanüstü güçleri bulunan, kimi zaman yarı
tanrı ya da tanrı da kabul edilen bir baş kahraman vardır. Bu kahramanlar artık
tek tipleşmiş, başlarından neredeyse aynı olaylar geçen kişilerdir çoğunlukla.
Mucizevi olaylarla dünyaya gelir, yaşamları boyu türlü zorluklarla karşılaşır
fakat bunların üstesinden gelmeyi başararak “kahraman” olmayı başarırlar.
Genelde
mitlerdeki kahramanların özelliklerinden doğan bu tipleşiş kişilikler dini
anlatılardaki yüce kişiliklerle de tutarlıdır. Rank-Raglan mitotipi tam da
kahraman –ların tipleşmiş özelliklerini sıraladığı için bu başlık altında
Matta’da anlatıldığı kadarıyla İsa’yı inceleyebiliriz. İsa, bakire Meryem’in
Kutsal Ruh’tan dünyaya getirdiği ve doğumuyla mucizeler getiren bir bebektir.
Bu yönüyle klasik mit kahramanlarına uyar. Onun doğuşu, annesinin nişanlısının
rüyalarına girer, yıldızbilimciler gökyüzünde onun yıldızını görüp tapınmaya
gelirler ve daha anlatının başında kahramanın mucizelerine, İsa’ya tanık
oluruz. Bununla da bitmez daha bebekken Kral Hirodes’ten kaçırılmak zorunda
kalıp Yahya ve Meryem ile Mısır’a gider ve kral ölene kadar burada kalır.
Genelde mitik karakterlerin çocuklarından bahsedilmese de İsa’nın en azından
çocukluğunun Mısır’da, Meryem ve Yusuf ile geçtiğini biliyoruz.
Daha
sonra mucizevi olaylar devam ediyor ve Yusuf İsa’yı rüyasında gördüğü melek
sayesinde önce Mısır’a götürmesi gerektiğini düşünüyor ama daha sonra orası
hala tehlikeli olduğu için Nasıra’ya götürmesi gerektiğini anlıyor ve oraya
götürüyor. İsa’nın Yahya peygamber tarafından vaftiz edilmesinin ardından
tanrının ona “Sevgili oğlum budur, O’ndan hoşnudum.” Diye seslenmesiyle
birlikte İsa’nın yalnızca olağanüstü bir insan değil tanrının oğlu olduğunu yani
tanrı soyundan geldiğini öğreniyoruz.
İsa
vaftiz edilerek kutsandıktan sonra çöle gidip 40 gece oruç tutması ve şeytan
tarafından sınanması, mitlerdeki kahramanların bir canavar ya d kralı yenmense
denk düşen kısım olarak ele alınabilir çünkü İsa bu sınanmadan galip çıkıp
halkına müjdeyi vermeye başlayacaktır. Bir bakıma bundan sonrası için “Yahudi
kralı” olarak anılmasıyla birlikte, kahramanın hükümranlığı kısmına geçmiş
oluyoruz. Bu hükümranlık Romulus’ta olduğu gibi bir krallık değil fakat yine de
bir önderlik söz konusu. Bir halka krallık etmek değil de onlara önderlik
etmek. Tıpkı Musa da olduğu gibi bir çobanlık söz konudur ve “İsa iyi bir
çobandır.”
İsa’nın
çobanlığı evrenseldir. Ondan önce yalnızca İsrail’de olanlara sürüden olmak
hakkı verilirken İsa tüm dünyayı hristiyanlığa yani sürüsüne çağırmıştır.
İsa’dan sonra bu görev çocuklarına değil fakat rahiplere kalmıştır. “Pastör”
denen rahipler İsa geri dönene kadar bu sürüyü gütmekle yükümlülerdir ve İsa
döndüğünde bunun karşılığını alacaktırlar.
Her
kahraman gibi İsa da “hükümranlığı” boyunca zorluklarla karşılaşmış ve
mucizeler gerçekleştirerek hepsinin üstesinden gelmiştir. Bu mucizelere örnek
olarak bir körün gözlerini açmasını, fırtınayı durdurmasını, cüzamlıları
iyileştirmesini gösterebiliriz. Bütün bunlar ile kendini kanıtlamış ve
etrafında kendisine inanan bir topluluk oluşturmaya başlamıştır. Öğrencilerine
verdiği öğütlerden, derslerde bahsettiği günahlar ve bunların sonuçlarından,
gelecekte olacak sıkıntılardan, tanrının müjdelerinden bahsedilen kısımda ise
öğretici bir metin oluşmuş ve mitlere yapılan felsefik eleştirilerin bu
noktasından muaf hale gelmiştir. İnsanlara öldürmemeyi, tanrıya layık olmayı,
yalan söylemeyi v.b öğütler tanrının elçisi sıfatıyla ve Yahudi öğretisince bir
ahlak anlayışı oluşmasına, bu ahlak anlayışına göre bir iyi insan tanımlamasının
oluşumuna sebep olur. Verdiği öğütlerden biri olarak vergi verme sorunsalı ise
dinin insanlar için ekonomi-politik yönden de bir çerçeveye sokmak istemesiyle
alakalıdır diyebiliriz.
İsa’nın
ahlaki buyrukları yahudiler için bir yasa hükmünde olduğu için bu mesele
kahramanlıktaki yasa yapıcılık ile bağdaştırılabilir.
Yahuda’nın
İsa’ya ihaneti[2]
ile birlikte gelişen süreçte mitotiplerden farklı olarak İsa sürgün edilmemiş,
tutuklanmasıyla ölümü arasında neredeyse hiç zaman farkı bırakılmamıştır. O,
tutuklandıktan sonra halkı tarafından çarmıha gerilmek istemiştir. Bütün
bunları İsa önceden bilip öğrencilerine anlatmış, hatta onların kendisini inkar
edişlerinden bile söz etmiştir. Fısıh yemeğinde bütün halkı için feda ettiği
bedeni ve kanını temsilen öğrencilerine ekmek ve şarap vermiş, kendisinden
sonra da devam edecek dini bir ritüeli başlatmıştır.
İsa
tutuklandıktan Golgota tepesinde çarmıha gerildi. Cesedi öğrencilerinden Yusuf
tarafından bir mezara gömüldü fakat 3 gün sonra dirileceğini müjdelediği için
başında nöbet tutuldu. Anlatıya göre İsa 3. Günde dirilip Celile’ye gitmiş ve
görevine devam etmiştir bu sebeple bir mezarı yoktur. Fakat İsa diğer
kahramanlardan farklı olarak ölümüyle de önderliğine devam etmiştir çünkü
ölümünden sonra tekrar dirileceğini müjdelemiştir. Yani onun ölümü tam bir ölüm
değildir o yalnızca bir kefaret ödemiştir insanlığın günahları için. İyi bir
çoban olarak o, koyunları için canını vermiştir.
Buraya
kadar İsa’nın Rank-Raglan mitotipine uyan özelliklerinden;
1)annesinin
soylu bir bakire olması
2)babasının
kral değil fakat tanrı olması
3)alışılmadık,
mucizevi durumlarda dünyaya gelmesi
4)tanrının
oğlu olarak anılması
5)doğumu
sonrası aile yakınları tarafından olmasa da kral tarafından canına kast
edilmesi
6)uzak
bir ülkede büyümesi (fakat öz annesi ile)
7)İsrail’e
geri dönmesi
8)”Yahudi
kralı” olması, peygamber olması
9)hükümranlığının
başlarının olaysız geçmesi (öğrencileriyle yaptığı dersler v.b.)
10)yasalar
yapması
11)tebasıyla
arasının açılması
12)bir
tepe başında öldürülmesi
13)bir
mezarının olmaması
14)yerini
çocuklarının almaması
bahsettik.
Öyleyse en az 14 tane maddenin bu mitotip ile uyuştuğunu, diğerlerinin de az
çok çağrışım yaptığı noktalar olduğunu söyleyebiliriz. Böylece İsa ve mit
kahramanı, mitoslar ve kitabı mukaddes arasında da bir bağlantı kurmuş oluruz.
[1] Matta,
s:7
[2] Bu
noktada “ihanet” kelimesini kullanmanın doğruluğunda çekimser kalıyorum.
İsa’nın bütün insanlık için ödediği kefarete bir bedel de olabilir belki
Yahuda’nın “ihaneti”. Fakat yine de incile sadık kalarak ihanet diyeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder